İnan Kıraç’ın babasının soyadını alışı bu hikayede… Buğday’ın altın çocukları kimdi.. Atatürk’ün müthiş cevabı
Bizim Bursa Hayal Kahvesi konseri öncesi bir mesaj geldi: “Buyrun hemen mekanın yanında pizzacımız var. Sizleri aramızda görmekten mutlu oluruz”… ‘Pasto’ ismi… 1890 yazıyor menü üzerinde. Şahsen İtalyan markası zannedip sordum, tam 130 yıllık bir fırıncılık tarihi ile karşılaştım. Bir pizzanın, bir fırının çok ötesinde, bir kültürün ayaklı kütüphanesiydi Hakan Bey. ‘Ekmeğin bir kültür, bir bilgi’ olduğunun kanıtı gibiydi öz geçmişi. Üniversiteler, Meslek Liseleri’nde ekmek konusunda dersler ve seminerler veren biri. İki de kitabı var Hakan Bey’in.
BUĞDAY BİR KÜLTÜR
Aklıma şu, ‘Buğday ithal eden ülke’ haberleri geldi. “Buğday bir kültür” dedi Hakan Bey. Pasto’daki tarihi araladığınızda o kültürün, hikayesi karşınıza çıkıyor. Doğan ailesinin serüveni, 1890 yılında Ali Bey’in(Hakan Bey’in dedesi) Rusya’ya gitmesi ile başlıyor. Harkova’nın en ünlü fırınında çalışmaya başlamış. 1915 ihtilalinden sonra ülkeye dönüyor, ekmek formülleri ile… Ve sonrası çorap söküğü gibi geliyor. Oğlu Adil Doğan 1955 Aydın’da, sonra 1962’de Bitlis’te ekmek fırını açıyor. Bitlis francala ekmek ile onun sayesinde tanışıyor. Sonra Adil Doğan Bursa’da 1974’te fırını açıyor. Bugün Doğan ailesinin Bursa’da, 6 ekmek fırını ve iki un fabrikası var. Pasto tüm bu hikayenin, son durağı gibi.
ANADOLUNUN BUĞDAY TOHUM KODLARI BU KİTAPTA
“Bir kitap getireceğim size” dedi. Sararmış, ‘Yozgat 27/12/1938’ diye kitabın iç kapağında bir notu vardı. Kapakta: “Türkiye Buğdayları (Die Turkischen Weizen)” yazıyor. Yazan Mirza Gökgöl. Bundan sonrasını Hakan Bey’e bırakıyorum; “1925 yılında Sovyetler Birliği hükümetinden gelen bir talep üzerine, Türkiye’nin zirai amaçlı yenilebilir bitkilerinin envanterini çıkarmak üzere bir heyet geliyor. Başta ne yapacakları bilinmese de Atatürk tarafından yanlarına hükümet komiseri olarak, Mirza Gökgöl tayin ediliyor. Mirza Hoca, Atamıza takdiminde kendisinin, taksonometrici, yani bitkileri sınıflandırma konusunda uzman olduğunu ve Rusça bildiğini söylüyor. Ve bu ekip ne yapıyorsa o da, onlarla aynı şeyleri yapıp raporlama üzere görevlendiriliyor. Bu görevlendirme sonrası, Rus bilim insanları tarafından köy köy, kasaba kasaba gezilip, bütün envanter çıkarılıyor.’’
RUSLAR NEYİ ARAŞTIRDI, ATATÜRK’ÜN VİZYONU NEYDİ
Hakan Bey Rusların neyi araştırdığını anlatıyor: “Bu çalışma sonrası Atatürk’e çalışmaları anlatmak üzere geliyorlar ve Rusların kuraklığa ve soğuğa dayanıklı tohumları aynı zamanda, hastalıklara dayanıklı tohumları araştırdıkları söyleniyor. Ve bizim de kendi kendimize yeten bir ülke olmamız için enstitüler kurmamız gerektiği söyleniyor. Atatürk müthiş bir cevap veriyor, ‘Biz zaten, kendi kendimize yetmek zorundayız. Siz bana, Avrupa’nın ununu üretebilir miyiz onu söyleyin’ diyor. Vizyon çok yüksek.”
KAÇ BİN ÇEŞİT BUĞDAY İÇİN ÇALIŞMIŞLAR
Atatürk bunun için enstitüsü kurulması emrini veriyor. Bu çalışma sonucu 15.000 çeşit buğday bulunmuş ülkemizde. Hakan Bey bugün gelinen noktayı şöyle özetliyor: “Şu an geldiğimiz noktada, 70 bin çeşit ekili tarlası olan enstitülerimiz var artık ülkemizin. Su, kuraklık, verim ve hastalıklara karşı dayanıklılık her zaman buğday tarımının başlıca meselesi olmuş.”
BUĞDAYIN ALTIN ÇOCUĞU: SOYADI NERDEN GELİYOR
Kuraklık ve nadas üzerine çalışmalar için ise Ankara’da ziraat okulundan bir hoca olan Numan Bey seçilmiş. Cumhuriyet döneminin ‘Buğdayın Altın Çocukları’ndan bir diğeri ve Amerika’ya gönderilmiş. Geldiğinde hangi bölgede çalışması istendiği sorulduğunda “Eskişehir” demiş. Sonrasının hikayesini Hakan Bey’den dinleyelim: ” ‘Çok kıraç o topraklar emin misin?’ diye sormuş paşa. O da, ‘Burada başarırsak, tüm Türkiye’de başarırız’ demiş. Ve başarıları sonucunda soyadı olarak paşamız kendisine, Kıraç soyadını vermiş. Numan Kıraç ünlü işadamımız İnan Kıraç’ın babası.”
İLK ÇALIŞMALARI ALMANLAR YAPTI, BİLGİLERİ ALIP GİTTİ
Hakan Bey’in anlattıkları Cumhuriyet’in ilk yıllarında, ektiği tohumdan yeterli mahsul alamayan bir köylü gerçeği var. Cumhuriyet hükümeti 1925-1926 yıllarından itibaren, tohum ıslah enstitüleri kurmaya başladı. Bu enstitülerin başında 1926 sonbaharında İstanbul’da kurulan Yeşilköy Tohum Islah ve Deneme İstasyonu gelir. 150 hektara yakın bir arazide Yeşilköy’de buğdayın ilk adımı atılmış. Aslında ilk adımlar, 1916 yılında Halkalı Yüksek Tarım Enstitüsü’nde atılmış. Ama Alman bilim insanı Bay Kaslan ve ekibi yaptığı tüm çalışmaları alarak, ülkesine dönmüş ve yaptıkları çalışmalara bir türlü ulaşılamamıştır.
TÜRKİYE’DE BUĞDAYIN KODLARI BU KİTAPTA: YENİ BASIMI YOK
Bu çalışma ‘Buğdayın Altın İsimleri’nin de kitabı. Mirza Gökgöl (1931 yılında Yeşilköy Tohum Islah ve Deneme İstasyonu Müdürü olarak 1961 yılına kadar ülke tarımına büyük hizmetlerde bulunmuştur) o ‘altın adamlardan’ bir diğeri. Yukarıda hikayesinin anlattığım Mirza hocanın o sararmış kitabı… Bunun için ülkenin buğday tarımı yapılan tüm köy ve kasabaları gezilip örnekler toplanmış. Bu konuda dünyada eşi benzeri olmayan iki ciltten oluşan, 1400 sayfa bir eser çıkarılmış: ‘Türkiye Buğdayları’. Yeni basımı olmamış. Ziraat Fakülteleri’nin kütüphanelerinde varmış. ‘Fotokopi ile çoğaltılıp’ okunabiliyor. Düşünün ülkenin ‘Buğday kodu’nu anlatan kitap, yeni basımı yok.
EKMEK KÜLTÜRÜ’NÜ BİLİYOR MUYUZ
“Bu kadar buğday konusunda bilgili olan bir ülkenin ekmek ve ekmek kültürü de çok zengin, ancak kayıtlı bir kaynağa sahip değil. Dünyada geleceğin ekmekleri diye lanse edilen ekmekler ve teknikler, yüzyıllardır bu ülkede, uygulanıyor. Ama bunları bir değer olarak görmüyoruz” diye bir eleştirisi var. Bu işin okulu olmalı diyor Hakan Doğan. “Ekmekçiliğin bir üniversitesi ya da Yüksek Okulu olmasını bırakın, meslek lisesi bile yok.”
Sina Koloğlu